AL İZ VELL !


Al iz vell!

Şeyda Sultan ZENGİN
21 Nisan 2019, Pazar

3Idiot (Üç Aptal) filmini izlemişsinizdir. Benim favorilerim arasında. Defalarca izledim ve her seferinde bir yeri dikkatimi çeker; mühendislik fakültesinde okuyan ve her sınavda 1. olan başrol oyuncusu Rancho’ya, arkadaşları sınav stresi hakkında dertlenir;

- Kuizler, vizeler, finaller... Tek dönemde 42 sınava giriyoruz.

- Bu kadar evham yapma dostum. Al elini, kalbine koy ve de ki, ‘All iz vell.’

- All iz vel?

- Evet, All iz vell. Köyümüzde yaşlı bir bekçi vardı, gece devriyelerinde bağırırdı: ‘Aaaall iiiz veeeeell (Herşey yolunda)’ Biz de huzurlu bir şekilde uyurduk. Sonra bir gece, bir hırsızlık oldu ve saat 12 olduğunda bekçi yine bağırdı “Aal iz vell”. Sonra öğrendik ki bekçi körmüş! O, ‘All iz vell’ derdi, biz de güvende hissederdik kendimizi. O gün, bu kalbin ne kadar kolayca korkabildiğini öğrendim. Kandırmanız gerekiyor kalbi. Sorun ne kadar büyük olursa olsun, ‘All iz vell’ diyeceksiniz.

- Peki bunu söylemek sorunu çözüyor mu?

- Hayır, ama sorunla yüzleşme gücü veriyor..

Evet, filmin bu kesitinden de yola çıkarak anlıyoruz ki, gerçekten kalp çok çabuk kanıyor. Duyduğu şeyi gerçeğe dönüştürüyor. Bu yüzden bir adama 40 defa “iyisin iyisin” dense iyileşmesi vuku buluyor. Psikolojide “telkin verme” diyoruz buna. Bir çeşidi de kendi kendine telkindir. Telkin; bir duyguyu, bir inancı ve bir düşünceyi, başkalarına veya kendimize kabul ettirme yoludur. Normal bir insan gerek kendisiyle gerek çevresindeki kişi ve nesnelerle etkileşim halindedir. İnsan, kendini etkileyebildiği gibi, çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen bir varlıktır. Böylece telkinin temelinde “etki”nin bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu yöntemle pek çok hastalığın tedavi edildiği görülmüştür. Kendi kendine telkin, özellikle akıl ve beden hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır. Buna göre kendi kendine telkin, organlara etki ederek onları iyileştirebilmekte, şeker ve verem hastalıkları üzerinde etkili olmakta, baş ağrıları ve siyatiği gidermekte ve hırpalanmış dokuları onarmaktadır. Özellikle psikosomatik ve psikolojik rahatsızlıklarda, kişinin kendine iyi olacağına dair telkinleri etkili olmaktadır.

Hipnoz da iyi bir telkin çeşididir, ancak günümüzde hipnoz altında telkin uygulaması pek tercih edilmiyor. Hastaların telkine daha kabiliyetli olması ve hipnozdan dolayı kendi iradelerini kaybeder duruma gelmeleri sebebiyle bu uygulamadan kısmen vazgeçilmiştir. Hatta psikolojinin babası olarak bilinen Freud da hipnozla tedaviyi esas edinmiştir. Ancak her hastanın hipnoz edilemediğini görmesi ve istediği sonucu alamaması üzerine hipnozla tedaviden vazgeçmiştir.

Kendi kendine telkin metoduyla, kişi kendisine iyi olacağını telkin ederek iyileşebilir. En azından filmde dendiği gibi; sorunla yüzleşme gücü bulur. İnsan yaratılış itibariyle âciz ve zayıftır. Ancak bazı insanlar bu acziyeti ifrat derecede hisseder. Hiçbir işe güç yetiremeyeceğini, sorun çözemeyeceğini, insanların onu dinlemeyeceğini, başarılı olamayacağını düşünür. Bu yüzden riskli işlere kalkışmak şöyle dursun, yatağından bile çıkmak istemez. İşte böyle durumlarda kendi kendini düzeltmenin bir yolu telkindir. Stresli-korkulu-endişeli anlarda kalbine dokunup; “Başarabilirsin, bu zorlukla ilk defa sen karşılaşmıyorsun/Bu zorlukla yaşayabilirsin, peygamberlerin hayatı, büyük insanların hayatı da kolay değildi./Ağlayabilirsin, ama gözyaşını sil ve yapman gerekeni yap” gibi telkinler verilebilir. Bu seni güçlendirir, çünkü en başta kendin tarafından anlaşıldığını hissedersin. Seni önce sen anlamalısın.

Bir diğer husus, hayatta aşamayacağımız, gerçekten güç yetiremeyeceğimiz şeyler de vardır. Meselâ vefat eden bir yakınını geri getiremezsin. Veya her zaman istediğin başarıyı elde edemezsin. Feleğin çarkını sen değiştiremezsin. Ama yine de üzülür insan. Ve yine telkine başvuruyoruz; “Herşey güzel olacak. Öyle demiyor mu asrın âlimi; “herşey güzeldir; ya bizzat ya netice itibariyle.” Ya burada, ya Cennette. Ama herşey güzel olacak. Bazen güzel bir bahçenin içindeki kaya bile vazifesi itibariyle güzeldir. Herşey güzel olacak kalbim, herşey güzel olacak, ya hemen ya neticesinde...

All iz vell;” yani herşey yolunda kalbim sıkıntı yok. Evet kırılmış incinmiş olabilirsin, ama bu olayları bir gören var. Sen hayatını kendin idame ettirmiyorsun ki. Senin bir sahibin var. Burada sen misafirsin, fuzuli karıştırma bu dünyayı. Yapman gerekeni yapıp neticeye karışma. Allah görüyor O’na söyle, kendi kendine söylenmeyi bırak kalbim. Ve emin ol, Allah’ın katında herşey ayarlanıyor, herşey yolunda. All iz vell! All iz vell! “ Artık kalbinize hangi telkin iyi geliyorsa çeşitlendirebilirsiniz bunu.

Peki ya içten içe inanmıyorsan herşeyin güzel olacağına, herşeyin yolunda olduğuna? Yine de telkine devam et derim. Çünkü asrın âlimi Bediüzzaman diyor ki; “Gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir.” Yani bir zikri gafletle, anlamadan yapsan dahi sana feyzi gelir. Aynen öyle de idrak edilmeyerek söylenen “Ben iyiyim, iyi olacağım, herşey güzel olacak, bunlar geçecek” telkinleri de bir sürelik tekrarın ardından işe yaramaya başlayacaktır. Hatta akşam ile yatsı arasında çektiğimiz 33’er adet “La havle vela kuvvete illa billah” “Hasbunallah veniğmel vekil” “Ya Baki entel Baki” gibi zikirler, kalbi bu yönde tedavi eder. Güç verir, yaşamak için gerekli sabrı verir. O zikirleri mümkün olduğunca alışkanlık edinmek gerektir. En güzel telkindir zikir. Peki, bu sorunları çözüyor mu? Hayır, ama sorunla yüzleşme gücü veriyor..


Yayınlanma: 25.09.2020 11:26

Son Güncelleme: 25.09.2020 11:51

#all iz vell#herşey yolunda#telkin#3 idiot#hipnoz#yüzleşme#şeyda sultan#depresyon#şeyda#zengin#olumlu#ağrı kesici#psikolojik
Psikolog

Şeyda Sultan

ZENGİN

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Depresyon Nedir?

Son yıllarda çok kullanılan bir terim olan ''depresyon'', halk arasında bir üzüntü hali olarak bilinmektedir. Olumsuz bir durum karşısında üzülmek, bir ilişkinin bitimi sonrası birkaç gün hiçbir şey yapmak istememek, ağlamak, huysuz olmak gibi durumlar halk arasında depresyon olarak adlandırılmaktadır. Hatta üzüntülü iken kullanılan battaniyeye ''depresyon battaniyesi'', dinlenilen şarkılara ''depresyon şarkısı'' ismini vermişlerdir. Peki gerçekten de bu durumlar depresyon mudur? Depresyon bir üzüntü hali midir? Biraz dondurma yiyip birkaç gün ağlayınca geçen bir ruh hali durumu mudur?Halk arasında üzüntülü ruh halinin bir karşılığı olarak kullanılan depresyon terimi, aslında kişiyi intihara kadar sürükleyebilecek ciddi bir duygudurum bozukluğudur.Üzücü ve sıkıntı verici olaylar karşısında üzüntülü olmak gayet doğal ve insanidir. Depresyonda ise bu üzüntüden daha farklı boyutta duygular vardır.Öncelikle depresyon teşhisinin konulabilmesi için kişinin bazı belirtileri taşıyor olması ve bu belirtilerin en az 2 haftadır devam ediyor olması gerekmektedir. Peki nedir bu belirtiler?-Sürekli üzgün hissetmek-Gün içinde yapılan aktivitelerden zevk almama ve ilgi kaybı-İştahsızlık veya aşırı yeme-Uyku sorunları-Sürekli yorgun hissetme-Hareketlerde ve konuşmada yavaşlama-Değersizlik hissi-Kendinden nefret etme-Nedeni olmayan fiziksel ağrılar-Dikkat bozukluğu, karar vermede sıkıntı yaşama-İntihar eğilimi-Kilo değişimi-Unutkanlık-Çaresiz hissetmek-Cinsel isteksizlik-Cinsel işlev bozuklukları-Sıklıkla ölümü düşünmek-Derin bir boşluk duygusuBu belirtiler depresyonun ciddi bir duygudurum bozukluğu olduğunu ve tedavi edilmezse kötü sonuçlar doğurabileceğini kanıtlar niteliktedir.Biraz da depresyonun nedenlerinden bahsedelim. Depresyonun genelde tek bir nedeni yoktur. Kişinin psikolojik durumu, biyolojik faktörleri, çevresel faktörleri, fiziksel sağlığı gibi durumların her biri depresyona neden olabilir. Bunların yanında sevilen birinin ölümü, ayrılık, düşük sosyo-ekonomik düzey, madde kullanımı, büyük acılar, uzun süren yas dönemi, iş hayatında yaşanan problemler, işten çıkarılma, aile problemleri, boşanma, işsizlik, travmalar, ailede depresyon öyküsü, bazı ilaçlar, hormonel değişiklikler de başlıca risk faktörleridir. Menopoz ve andropoz dönemi de depresyona yol açan etkenler arasında yer alır. Tüm bu etkenler kişiden kişiye değişmekle beraber depresyon hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayabilmektedir.Depresyon gerçek bir hastalıktır, kişinin zayıflığı ya da hassaslığı olarak değerlendirilemez. Yani depresyon, kişinin suçu değildir. Yukarıda saydığımız nedenler kişiyi depresyona yatkın hale getirebilir. Kişi depresyona girdiğinde ise olayların bu hale nasıl geldiğini algılayamaz.Depresyonun farklı türleri vardır. Sık görülen depresyon türlerinden birkaçını açıklayalım.Majör Depresif BozuklukDiğer adı klinik depresyondur. En şiddetli depresyon türü olarak bilinir. Kişide fazlaca üzüntü hali, yoğun değersizlik hissi, yemek yiyememe, yüksek uyku sorunları, intihar düşüncesi, hayattan zevk almama ve yoğun olumsuz duygular görülür. Bu belirtiler kişide işlev bozukluklarına yol açar. Kendiliğinden düzelmesi pek mümkün değildir.Atipik Özellikli Majör Depresif BozuklukBu depresyon türünde kişi depresyonda olduğunun farkında değildir. Belirli davranış kalıpları ile kendini gösterir. Kişi reddedilmeye karşı aşırı hassastır. Ruh hali aniden iyileşip kötüleşebilmektedir. Kişi çoğunlukla gergindir ve çoğunlukla ''birazdan kötü bir şey olacak'' hissine kapılmaktadır. Kişi insanlara güvenmekte zorluklar ve bununla beraber terk edilme - aldatılma korkusu yaşar. Bu depresyon türü genelde ilk defa gençlik yıllarında başlar ve yetişkinlik süresince devam eder.Doğum Sonrası DepresyonuDiğer adı postpartumdur. Hamilelik süresinde ya da doğumu takip eden dört hafta içerisinde ortaya çıkar. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber hormonel değişim ve çocuk sahibi olmanın verdiği yüksek sorumluluk duygusunun etkili olduğu düşünülmektedir. Doğum sonrası yaşanan sosyal ve psikolojik değişimler de bu depresyonu tetikler. Genellikle şiddetli üzüntü hali, sürekli ağlama, yoğun kaygı ve umutsuzluk durumu şeklinde kendini gösterir. Gebelik yaşı düştükçe, doğum sonrası depresyonun görülme ihtimali de artmaktadır.Kronik DepresyonEn az 2 yıl süreyle devam eden depresyon türüdür. Tıpta ''Distimi'' olarak bilinir. Majör depresyondaki belirtilerin daha hafifi belirtiler vardır ve kişinin günlük yaşamını olumsu etkilemez. Depresyonun hafif formu olarak tanımlanabilir. Çoğunlukla erken çocukluk dönemindeki travmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu hastalığı yaşayan kişiler çevrelerince eleştirel, sürekli şikayet eden ve hayattan zevk almayan kişiler olarak bilinirler.Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu Belirli mevsim dönemlerinde, özellikle gün ışığının azaldığı kış dönemlerinde görülür. Bu depresyon tipi genelde kadınlarda görülür. Bu depresyon türünü yaşayan kişiler kış döneminde normalde olduklarından bambaşka bir ruh haline bürünürler. Genellikle üzgün, stresli, ilgisiz ve ümitsiz bir ruh halinde seyreden ruh halleri ilkbahar-yaz dönemine kadar devam eder.Depresyon tedavisinde kullanılan genel tedavi yöntemi, ilaç kullanımı ve beraberinde psikoterapidir. Tedavide kullanılan antidepresan adı verilen ilaçlar genellikle 2-3 hafta içinde etkisini gösterir. Kişinin semptomları azalmaya ve kendini daha iyi hissetmeye başlar. Bu süre boyunca da psikoterapiye devam edilerek depresyonun asıl nedenleri konuşulur. Tedavi edilmeyen depresyonun düzelmesi 2 yıla kadar sürebilmektedir. Tedavi ile beraber bu süreç birkaç haftaya kadar indirilebilmektedir.Peki iyileşmeden sonra depresyonun tekrar etme ihtimali var mıdır?Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Kişinin daha önce depresyon geçirmiş olması, ailede depresyon öyküsü, madde kullanımı, kalıntı belirtilerin görülmesi depresyonun yinelenmesi için risk faktörleridir. Stres etkenlerini azaltmak veya kontrol edecek önlemler almak depresyonun yineleme ihtimalini azaltacaktır.Görüldüğü gibi depresyon hiç de halk arasında anıldığı gibi hafif bir üzüntü durumu değildir. Depresyonun ciddiye alınması ve doğru şekilde tedavi edilmesi son derece önemlidir. Eğer kendinizde veya çevrenizdeki bireylerde yukarıda yazılan belirtilerin birkaçının en az 2 haftadır devam ettiğini düşünüyorsanız bunu ciddiye almanızı ve bir psikolojik yardım almanızı tavsiye ederim. Unutmayın, psikolojik sağlık en az fiziksel sağlık kadar önemlidir.

Terapötik ilişkinin iyileştirici gücü

Terapötik ilişkinin iyileştirici gücüBazen danışanlar bizimle olan ilişkisinden beslenir. Hayatında alamadığı değerleri uzman vesilesiyle alır. Danışmana çok vazife düşer, zira onun gözüyle bakar kendine danışan. Kelimeleri çok mühimdir, mimikleri çok önemlidir.Mesela bir danışanım ailesiyle sıkıntılı bir durumdaydı. Ergen-yetişkin arası bir dönemdeydi. Ailesinden bilhassa baba ve amcadan hakaretvari cümleler duyuyordu. Sevilmeye ve güvenilmeye lâyık olmadığını düşünür vaziyette gelmişti bana. Hayatında çok yanlışlar yaptığını, o yanlışlar olmasa babasının onu sevebileceğini sık sık ifade ediyordu. Bu düşüncesi üzerine sorgulama yaptık; aileler çocuklarını hatasız oldukları için mi severler, yoksa hatalarıyla kabul edip yol mu gösterirler? Çocuğun hatası bir başka hata olan hakaretle mi düzeltilir, yoksa iyilikle mi? Olgun bir ebeveyn hangisini yapardı? Bu sorgulamaların biraz aileyi suçlar gibi gözüktüğünün farkındayım lâkin gelmek istediğim yer şurasıydı; bazen sevilmiyor olmak bizim problemimiz değildir. Hakaret işitmek bizim sorunumuz değildir. Karşıdaki nasıl seveceğini bilmiyordur, o da yaralıdır, böyle terbiye edeceğini ve çocuğunu böyle koruyacağını düşünüyordur vs.. Aklıma Peygamberimizin (asm) hadisi geliyor, “Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” Bence de sonucunu bilseler yapmazlardı, esasen beni alakadar eden onların ne yapıp yapmadığı değil, danışanımın buna karşı ne tepki verdiği ve ne düşündüğüdür.Uzun süre sevilmeye lâyık olmadığını düşündüğü için, hayatına giren arkadaşlarını da sık sık teste tabi tutuyordu, gerçekten seviyor mu diye. Ve yine sevildiğine inanmadan ilişkisini koparıyordu. Zaten sizler de bilirsiniz, baba-kız ilişkisi sağlam olmayan evlatlar biraz daha sevgiyi dışarıdan almaya meyillidir. Bu danışanım, baskıcı bir ortamda büyüdüğü için, babasından öğrendiği şekilde sevgisini gösteriyordu. Yani kızarak, tehdit ederek, sürekli takip ederek, azarlayarak ve dahi sürekli övgü isteyerek. Övgü isteme kısmını bunlardan hariç tutuyorum çünkü onu bir iyileşme arzusu olarak görüyorum. Acı olan şu ki, övgülere inanmıyordu. Bu şemaları üzerine çalıştık, yerine daha faydalı düşünceler koyduk. Yine de sürekli şunu tekrarlıyordu; “Benim ne hatalar yaptığımı duysanız siz de benim yüzüme bakmazsınız! Sizi de kaybederim, tek konuştuğum siz varsınız”Ben de dedim; “Sen hata dediğin şeyleri anlat, yüzüne bakıp bakmamaya ben karar vereyim.” Utanarak ve dahi kendinden nefret ederek anlattı ve elbette kızmadım, sinirlenmedim, hakkında olumsuz düşünmedim. Esasen şahsî hayatımda bana sorulsaydı, bunlar da hata mı canım derdim, lâkin seansta böyle olmuyor tabi. Seanslara devam ettik, sık sık bu konuları ele aldık, benim dinlemem bile ona iyi geliyordu fark ediyordum. Bir gün öyle bir soru sordu ki, danışmanlık kisvesinden çıkıp Şeyda elbisesini giymek durumunda kaldım, zira bilirsiniz biz danışmanlar seansta bazen kendi hayatımızdan örnekler de veririz, kendi düşüncelerimizi de açarız ve bu yerinde-zamanında yapıldığı müddetçe samimiyet katar, terapötik ilişkiyi besler. Soruya şöyle bir giriş yaptı (özet geçeceğim);“Ben artık anlıyorum ki, sevilebilecek biriyim, ailem sevmeyi bilmiyor olabilir, artık çok da önemsemiyorum. Hatalarımla kendimi sevmeye çalışıyorum, yine de merak ediyorum; benim gibi bir yeğeniniz olsaydı, onu sever miydiniz?”Bu soru karşısında ne yalan söyleyim duygulandım, “Sen benim yeğenim olsaydın seni çok severdim, şimdi de seviyorum” deyince gözyaşları şelale oldu. Bu sefer inandı, gözlerinden anladım, sevildiğine inandı. Bunu başardı. Bu o kadar önemli bir adımdı ki… Seans biterken de ekledim, inşaallah senin gibi bir yeğenim olur da onunla takılırım teyze-yeğen. Güzel bir ayrılış oldu, aramızdaki terapötik ilişki onu iyileştirmeye başladı. Hayata yüklerinden arınıp devam edebilme gücü verdi. İşte bazen biz ailemizden alamadığımız ilişkiyi, anlayışı, kabulü dışarıdan alırız. Bunu bazen dostlarımız yapar, bazen öğretmenlerimiz, bazen kitaplar, bazen de psikolojik danışmanımız. Bu yüzden içinize sinen uzmanla konuşmanız, aradaki bağı hissetmeniz, anlaşıldığınızı görmeniz çok önemli bir etken. Neredeyse iyileşmenin % 50’si terapötik ilişkidir. Bunu sadece bu danışanımda değil, birçok kişide gözlemledim. Karısının zoruyla gelip de “Hocam sizinle bu samimi iletişim olmasaydı beni kimse buraya getiremezdi” deyişleri, “Ailemizden biri gibisiniz” cümleleri, “Burada yeni bir dünya keşfediyorum” demeleri… Hepsi, terapötik ilişkinin önemini gösteriyor. Böyle kendi seanslarımdan örnek cümleler verince de kendimi övüyormuş gibi hissettim, tam tersi, size yakın gelen ve bağ kurabileceğiniz bir uzman ile nasıl sonuçlar alabilirsiniz onu göstermek istedim. Yoksa bana şunu diyen de oldu; “Sizden hiç verim alamadım hocam, bir daha gelmeyeceğim.” Baş göz üstüne dedim, inşaallah içinize sinen bir uzman ile devam edersiniz…Psikolojik danışman Şeyda Sultan. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Psikolojik ağrı kesici; Endorfin Hormonu

Psikolojik ağrı kesici; Endorfin HormonuŞeyda Sultan ZENGİN31 Mart 2019Vücudumuz, ihsan-ı İlâhî olarak kendini onarma ve iyi etme mekanizmasına sahiptir. Meselâ vücuda besin lâzımsa, ihtiyacı gidermek için beyin sinyal gönderir ve açlık duygusunu hisseder insan.Aynen onun gibi, vücuda bir zarar geldiğinde hemen beyin sinyal gönderir ve acı duygusunu hissederiz. Devamında da beyin endorfin ağrı kesicisini salgılıyor. Bu endorfin hormonu, en güçlü ağrı kesici olarak bilinen morfinden bin kat güçlüdür. Meselâa büyük bir kaza geçirdiğimizde her yerimiz kan olsa bile ilk anda his kaybı yaşanır. Hani derler ya “sıcağıyla hissedilmez” diye. Çünkü vücut ani darbeye karşı yüksek dozda endorfin salgıladı ve ağrıyı kesti. Aynı şekilde psikolojik rahatsızlıklar için de bu hormon salgılanır. Ancak sabrı dağıtmak mıdır temel sebebi bilmem, bazı insanlara bu ağrı kesici kâfi gelmez. Aslında günümüzde çoğumuza kâfi gelmiyor. O yüzden vücudumuz kendini korumaya alıyor: • Meselâ dalgınlık baş gösteriyor. Zihin dalgınlık istiyor ki, ayrıntılarıyla düşünemesin olayları ve üzülmesin. Hayatı daha flu yaşıyor insan, sanki gözünün önüne bir perde koymuşlar gibi.. • Meselâ sürekli uyumak istiyor beyin. Uyusun ki kafasını kemiren düşünceler biraz dursun. Uyku için Risale-i Nur’da şu tarif yapılmaktadır:“Uyku tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istiratgâhıdır.” • Meselâ çok yemeye başlıyor kişi. Çünkü yemek yemenin mutluluk hormonu salgılatan bir yönü var. Vücut bu mutluluk hormonunu depresyondan çıkmak için kullanmak istiyor. Bunun gibi psikosomatik davranışlar gösterir depresyondaki insan. Bu davranışların her birisi o ağrı kesicinin yetmemesi yüzündendir. Bu davranışları iyi gözlemlemek lâzım. Derine inmek lâzım. Yoksa insanlar, dalgınlık baş gösterdiğinde bunu gidermek için kahve üstüne kahve içiyor. Tabiki uzun süreli işe yaramıyor. “Ben neden şimdi durduk yere dalmaya başladım? Niye ofluyorum sürekli? Niye duvarlar üstüme üstüme geliyor?” demeli kişi. Bunu kendine sorarak üzüntüsünün kaynağına inmeli. Yani insan kendinin psikoloğu olmalı, insanı kendinden başka kimse daha iyi anlamaz. Bu yüzden kendini muayene etmeyi öğrenmeli insan.Psikiyatrlar bu sebeple antidepresan ilâçlarını verir. Endorfin hormonu yeterli gelmediğinde ağrı kesici takviyesi yapar. Eğer yapmazsa insan daha kötü seviyeye gelebilir. Peki bu endorfin hormonunu tabiî yollarla arttırmanın, yani sıkıntılara karşı kendimizi ilâçsız güçlendirmenin yolları nelerdir?Endorfini arttırmak için:1. Gülümsemek.2. Egzersiz. Meselâ günde yarım saat yürüyüş.3. Fizikî temas (sevilen kişiye sarılmak, elini tutmak, masaj vs).4. Olumlu telkin.5. Su teması (elini yüzünü yıkamak-abdest-duş almak).6. Komedi ve mizaha zaman ayırmak.7. Acı biber tüketimini arttırmak; yakıcı yiyecekleri (pul biber, acı yeşil biber vs) yediğiniz zaman bunlar ağız içi ve boğazdaki mukoza tabakasını tahriş ederler. Vücut, tabiî savunma mekanizması olarak bu tahrişin verdiği rahatsızlığı gidermek için sür’atle endorfin salgılar.8. Gece 23 ile 3 arası uyumak. Endorfin salınımı beyin tarafından sağlandığı için görevini biz uyku durumundayken çok daha rahat bir şekilde halletmektedir.9. Ağlamak. Evet gözyaşları şifadır. Bilimsel araştırmalar gözyaşlarının, vücuttaki sakinleştirici hormonları salgıladığını, stresi azalttığını ve ruh halini iyileştirdiğini gösteriyor.10. Düşünce yapınızı değiştirerek olayları farklı algılamak. Yani güzel görmek, güzel düşünmek ve hayattan lezzet almak...Bu gibi maddeler çoğaltılabilir.Haftaya 4. madde olan olumlu telkin konusu üzerine ‘ALL İZ VELL’ yazımızla devam edeceğiz inşallah.