1. Uzman
  2. Pelin BAYIN
  3. Blog Yazıları
  4. Dijital Dünya ve Etkileri

Dijital Dünya ve Etkileri

Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve tabletler artık hayatımızın bir parçası olarak sürekli elimizin altında. İletişim kurmaktan eğlenmeye, çalışmaktan öğrenmeye kadar birçok alanda kullandığımız bu teknolojik cihazlar, bize fayda sağladığı kadar zarar da vermektedir. Sağladığı avantajlar çok büyük önem taşırken, bizler için yarattığı risk de görmezden gelinmemelidir. Çağımızın yeni ve giderek ciddileşen problemi: ekran ve teknoloji bağımlılığı.

 

Ekran Bağımlılığı Nedir?

Ekran bağımlılığı, dijital cihazların aşırı ve kontrolsüz kullanımı olarak tanımlanır. Telefona bakmadan birkaç saat geçirmek zor ve huzursuz ediciyse, sürekli sosyal medya bildirimleri kontrol ediliyorsa veya ekran süresi gerçek hayattaki sorumlulukların önüne geçiyorsa; bu durum bir alışkanlıktan çıkarak bağımlılık halini almış olabilir. Özellikle çocuk ve gençlerde görülen "internet oyun bozukluğu" , dijital bağımlılığın bilimsel olarak tanımlanmış bir versiyonudur.

 

Teknoloji Hayatımızı Nasıl Ele Geçiriyor?

Elimizin altında kolay ulaşılabilir olan teknoloji, birçok açıdan dikkatimizi çeker vaziyette. Uygulamalardan gelen bildirimler, yapılan araştırmalarda beynin dopamin salgılamasını tetiklemektedir. Bu da kişilerin sıklıkla telefonlarını kontrol etmelerini istemesine yol açmaktadır. Sosyal medyada sunulan sonsuz içerik akışı, dikkat tuzağı olarak kullanıcıyı ekrana kilitlemeyi amaçlar. Bunlara ek olarak uygulamalarda kazanılan rozet ve puan gibi ödüller, kullanıcıların uygulamalarda daha fazla vakit geçirmelerine neden olur.

 

Kimler, Nasıl Etkileniyor?

Her olay her bireyi farklı şekillerde etkileyebildiği gibi, ekran ve ekran bağımlılığı da benzer şekilde farklı yaş gruplarını farklı şekillerde etkileyebilir.

 Çocukların ve ergenlerin beyinleri gelişim aşamasında olduğundan, fazla ekrana maruz kaldıklarında beyinleri teknoloji ile biçimlenmektedir. Uzun süre ekranda vakit geçirilmesi çocuklarda dikkat eksikliği, hiperaktivite, sosyal izolasyon ve hatta agresif davranışlar görülmesine yol açabilir. Bunlara ek olarak öğrenme güçlükleri, dil gelişim problemleri ve hayal gücünde azalma durumları da gözlemlenebilir.

 Yetişkinlik döneminde ekran kullanımı, çoğunlukla iş gereci zorunlu olmaktadır. İş sebebiyle kullanım, kişisel kullanıma eklenince ekranda geçirilen süre bir hayli artmaktadır. Bunların hepsinin bir arada gerçekleşmesi de bağımlığı pekiştirmektedir. Bu yaş grubunda da ekran bağımlılığı, sosyal problemlere, ilişkilerde sorunlara ve yalnızlık duygusunun artmasına yol açabilir.

 Yaşlılar, teknolojiyi yeni keşfetme motivasyonu ile genellikle yalnızlıklarını giderme veya sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamak istemektedirler. Ancak teknolojinin fazla kullanımı yaşlılık dönemindeki kişilerde fiziksel hareketsizlik ve çeşitli fiziksel sorunlara yol açabilir. Günümüzde dijital dolandırıcılık ve bilgi kirliliği gibi risklere de en açık olanlar yaşlılardır.


Belirtiler: Ekran Bağımlısı Olup Olmadığınızı Gösteren İşaretler

Sabah uyandığınız anda telefon, tablet ya da bilgisayarı alıp kontrol etmek, ekran süresini sınırlamamak veya sınırlayamamak, sosyal bir ortamda bile teknolojik cihazları ve bildirimleri kontrol etmek istemek, teknolojik aletlerin yokluğunda boşluk hissi ve huzursuz olmak, günlük görevleri aksatacak şekilde sosyal medyada zaman geçirmek ve teknolojik aletleri kullanırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek ekran bağımlılığının göstergelerindendir.

 

Ekran Bağımlılığının Zihinsel ve Fiziksel Etkileri

Ekran başında sürekli uyarılma halindeki beyin yorulur ve karar verme becerisinde düşüş meydana gelir. Dijital ekranlar görme problemlerine ve göz kuruluğuna neden olur, baş ağrısı ve bulanık görmeye sebep olabilir. Masa başında geçirilen uzun saatler, kambur duruşla, sırt ve boyun ağrılarıyla sonuçlanabilir. Sosyal medyada ve dijital dünyada geçirilen sürenin artması, gerçek dünya etkileşimlerin azalmasına, yalnızlığa, asosyalliğe yol açabilirken kaygı düzeyini artırabilir. Sosyal medyada görülen idealize edilen hayatlar, kişilerde özgüven düşürerek mutsuzluğa ve depresyona yol açabilir.

 

Ekran Süresini Azaltmak İçin Pratik Öneriler

1.Zaman Bloklama Tekniği kullanın.

Ekran süresinin kısıtlanması birçok açıdan faydalı olabilir. Ekran kullanılması gereken saatleri ya da ekranın kullanılmayacağı süreleri belirlemek, sosyal ve işlevsel olarak kişiye fayda sağlar. Buna ek olarak ekran süresinin kısıtlanması da önemlidir.

2. Bildirimleri Kapatın

Uygulama bildirimlerini kapatmak, gereksiz bildirimlerden kaçınmaya ve ekranı gerekmedikçe kullanmamaya yardımcı olur.

3. Cihazsız Alanlar Belirleyin

Yatak odası, yemek masası gibi bazı alanlarda telefon kullanılmaması faydalı bir alışkanlık olacaktır.

4. "Gerçek Dünya"ya Dönüş

Sosyal etkinliklere, doğa yürüyüşlerine, hobilere, arkadaşlara daha fazla zaman ayırmak, ekran süresini doğal olarak azaltarak sosyalleşmeyi de beraberinde getirir.

 

Neden Bu Kadar Kolay Bağımlı Oluyoruz?

Ekran bağımlılığı; psikolojik, sosyal ve biyolojik değişkenlerin birleşimiyle oluşan bir bağımlılık biçimidir. Bu bağımlılığın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:

Ödül Sistemi: Her bildirim bizi mutlu eder, dopamin salgılatır ve bu da ödül alma hissi uyandırır.

Kaçış Mekanizması: Gerçek hayatımızdaki zorluklardan, sorumluluklarımızdan veya yalnızlık hissimizden kaçmak için ekranlara yönelmiş olabiliriz.

Toplumsal Baskı: Özellikle gençler arasında sosyal medya kullanımı bir "zorunluluk" olmaktadır. Dışlanmamak, kabul görmek ve beğenilmek için çevrim içi olmak bir sosyal norm haline gelmiştir.

Boş Zaman Alışkanlığı: Boş zamanlarımızı geçirdiğimiz sosyal medya, artık hepimiz için alışkanlık konumuna gelmektedir.

Bu nedenler, teknoloji kullanımını masum bir araçtan, kişinin günlük yaşamını etkileyen artarak devam eden bir bağımlılığa dönüştürebilmektedir.

 

Ekran Bağımlılığında Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı?

Bazen ekran süresini azaltmak ve işlevsel hayata geri dönmek için bireysel çabalar yetersiz kalabilir. Özellikle bağımlılığın davranışsal ve duygusal etkileri yoğunlaştığında bir uzmandan yardım almak en doğru adımdır.


Psikolojik destek alınması gereken durumlar:

·        Teknolojik cihazlardan uzak kalındığında anksiyete, öfke veya panik duyguları yoğunlaşıyorsa,

·        Sosyal ilişkilerde ve iş/okul yaşamında olumsuz değişimler varsa,

·        Uyku düzeni bozulmuş, fiziksel rahatsızlık belirtileri ortaya çıkmaya başlamışsa,

·        Gündelik yaşam kalitesinde ve hayat kalitesinde düşüklük varsa,

·        Ekransız zaman geçirirken boşluk hissediliyorsa,

·        Ekran bağımlılığı nedeniyle depresif düşünceler veya yalnızlık artıyorsa psikolojik destek alınmalıdır.


Eğer ekran karşısında geçirdiğiniz zaman, sizi hayattan uzaklaştırıyor, sosyal ilişkilerinizi zayıflatıyor ve zihinsel sağlığınızı tehdit ediyorsa; artık bir uzmana başvurmanın zamanı gelmiş olabilir. Psikolojik destek almak bir zayıflık değil, bilinçli bir güç göstergesidir. Psikolojik destek alarak teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmek ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür.

Teknolojiden tamamen kopmak ne gerçekçidir ne de gereklidir. Önemli olan, teknolojiyi nasıl kullandığımızdır. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır. Doğru sınırlar ve sağlıklı alışkanlıklar ile dijital dünyadan faydalanılabiliriz.

Cihazlar bizim hayatımızı kolaylaştırmak için var; hayatımızın merkezi olmak için değil. Bunun farkında olmak gerekir.

Peki sizin 24 saatte ekranda geçirdiğiniz vaktin ne kadarı size gerçekten yarar sağladı, sizi geliştirdi?

 



Yayınlanma: 26.05.2025 17:24

Son Güncelleme: 26.05.2025 17:24

#psikolojik destek#psikolog#psikolojik sağlık#çocuk psikolojisi#ergenlik#bağımlılık#ekran bağımlılığı#oyun bağımlılığı
Psikolog

Pelin

BAYIN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Ergenlik Dönemi Sorunları , Gelişimsel Sorunlar , Çocuk Eğitimi İle İlgili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1100
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 1100
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

TOKSİK İLİŞKİ NEDİR?

Her birey biricik olduğu gibi bireylerin birbiri arasında kurduğu ilişkinin dinamiği de bir o kadar biriciktir. Ancak bazı ilişkilerde belirgin şekilde görülen ve sağlıklı olmadığı bilinen sorunlar bu ilişkinin bir dinamiğinin olmadığını ve sağlıksız bir ilişkinin kurulduğunu bize göstermektedir.Peki, bu tür ilişkilere ne denmektedir diyecek olursak aslında cevabının TOKSİK İLİŞKİ olduğunu neredeyse hepimiz biliyoruz sanki.Toksik ilişkiler genellikle çeşitli nedenlere dayanabilir. İnsanlar, geçmiş deneyimlerden kaynaklanan duygusal yaralarıyla başa çıkarken, bu yaraları bilinçsizce başkalarına yansıtabilirler. Aynı zamanda, düşük özsaygıya sahip bireyler, güvensiz temelli duygularından dolayı toksik davranışlara daha yatkın olabilirler. İlişkideki bir tarafın sürekli kontrol arayışı veya bir tarafın sürekli bağımlılık içinde olması gibi durumlar, toksik dinamiklere yol açabilir.Peki Toksik İlişkiyi Duyduğumuz Zaman Bizim Aklımıza Ne Gelmeli, Nasıl Bir İlişki Olduğunu Düşünmeliyiz? Toksik ilişki, bireyler arasında zararlı, sağlıksız ve dengesiz bir dinamik içeren ilişki türüdür. Toksik ilişkiler genellikle kontrol, manipülasyon, bağımlılık, düşük özsaygı, iletişim eksikliği ve güvensizlik gibi negatif özellikleri içerir. Bu tür ilişkiler, uzun vadede bireylerin duygusal ve psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir.Toksik ilişki içinde olan bir birey zamanla kedini kullanılmış hissetmeye başlayabilir, düşünce ve davranışlarını hür bir birey olarak alması gerekirken partnerinin tepkilerinden korktuğu ya da kaçındığı için partnere odaklı davranışlar sergilemeye başlayabilir. Kişi kendisini ihmal edebilir, sürekli kandırıldığını düşünebilir, sınırları ihlal edilebilir ve en önemlisi duygusal istismar ile karşı karşıya kalabilir. Ancak uzun zaman bunları yaşayan bir birey ileri evrelerde artık bunları fark edemez ve doğrudan sürecin içinde boğulabilir.Toksik ilişkilerin içerisinde her daim beklenen bir fedakârlık söz konusudur. Siz partneriniz için kendi hayatınızdan ödün vermeliymişsiniz sanki doğrusu buymuş gibi gelmeye başlar. Manipülasyon bu ilişkilerin için de oldukça yüksek düzeydedir. Söylenen her şeyin sizin ve ilişkinizin iyiliği için söylendiği belirtilse de siz her geçen gün kendinizi daha tedirgin, yorgun ve koşulsuz sunulan sevgiden mahrum hissetmeye başlarsınız.İlişki içerisindeyken adeta koşu bandındaymışsınız gibi sürekli sizi yoracak, kendinizi açıklamanız gerekecek durumlar olur ama yol alamazsınız. İlişkinizde sürekli aynı konular için benzer tartışmalar yaşanır, tartışmalar çok sıktır ama çözüm önerisi ve sonuç yoktur. Nerdeyse tüm tartışmalar askıda kalmış ya da halı altına süpürülerek görmezden gelinmiştir.Toksik İlişkilerde Sıklıkla Hangi Özellikleri Görürüz? 1.Duygusal İstismar: Toksik ilişkilerde, bir partner diğerini duygusal olarak manipüle edebilir, aşağılayabilir, sürekli eleştirebilir ya da duygularını kullanabilir.Bu durum, diğer tarafın özgüvenini ve duygusal sağlığını olumsuz etkiler. Örnek: Seni ben ayakta tutuyorum, ben olmasam sen bunları yapamazsın, bana dua et, ben senin şansınım, sen benim şansımsın, biz bizden başkası anlamaz, biz olmadan yaşayamayız, sen gidersen ben ölürüm, sensiz hayatın anlamı yok, asla beni bırakma yoksa nefes alamam vb. 2.Dengesiz Güç Dinamikleri: Toksik ilişkilerde, bir taraf genellikle diğerini kontrol etmeye, etkilemeye ve manipüle ederek kullanmaya çalışır. İlişki içinde güç dengesizliği hakimdir. Sürekli olarak ilişki hakkında bir partnerin karar sahibi olduğu görülür. Örnek: Onun gelecek planına göre hareket etmek, sıklıkla onun sevdiği mekanlar da buluşmak, onun onayladığı insanlar ile görüşmek ama başkaları ile görüşmeyi sınırlamak zorunda kalmak ya da öyle hissetmek vb. Aksi halde sonu gelmeyen bir tartışmanın içine girmek. 3.İletişim Problemleri: İlişkilerin sağlıklı bir şekilde oluşması ve devam edebilmesi için açık iletişim gereklidir. Saldırgan olan sen dili değil anlaşılma odaklı olan ben dili kullanılmalıdır ancak toksik ilişkilerde iletişim genellikle eksik, yanlış anlaşılmaya açık veya saldırgandır. Örnek: Senin yüzünden böyle oldu, süreci sen zorlaştırıyorsun, sen öyle dediğin için ben de öyle yaptım, bu olanlar hep senin suçun, senin problemin vb. 4.Sınırların İhlali: Sağlıklı ilişkilerde sınırlar önemlidir ve karşılıklı saygıyla korunmalıdır. Toksik ilişkilerde sınırlar genellikle ihlal edilir, sınır konulmaya çalışılması yanlış anlaşılır ve dışlanır bu da zamanla kişinin rahatsız edici bir duruma maruz kalmasına neden olabilir. Örnek: İlişki içindeyken şahsi bilgilerinizin tamamına erişim yetkisine sahip olmayı istemek, telefonunuzu kurcalamak, kendinize ait özel alanın kalmaması ve bunun olmaması gerektiğine ikna edilmeye çalışılması, her şeyinizi bilmeyi istemek, kıyafetinize karışılması, eve geliş saatinize müdahale edilmesi vb. 5.Bağımlılık: Toksik ilişkilerde en belirgin özelliğin bağımlılık olduğunu söyleyebiliriz.İlişkideki bir tarafın, duygusal veya maddi bağımlılık nedeniyle diğerine sürekli olarak bağımlı olması, ondan ayrılamaması ve ona ya da onun sevgisine muhtaçmış gibi yaşamını sürdürüyor olması durumu sıklıkla görülmektedir. Örnek: Sürekli birlikte vakit geçirmeyi istemek, eğer fiziken yan yana olunamayacak bir durumsa sık sık aramak, mesaj atmak ancak sürekli takipte kalmak, saat saat ne yaptığının hesabını sormak, sabah uyandığı gibi aranmayı istemek, kısa süreli bile olsa partnerinin kendinden ayrı seyahat etmesine izin vermemek, başkaları ile onsuz vakit geçirmesini istememek, tüm boş vakitlerin birlikte geçirilmesini talep etmek, partnerden ayrı kalamamak bunun olmaması için duygusal istismara ya da çatışmaya başvurmak vb. Tüm ilişki yaşayan çiftlerin toksik ilişkilerden kaçınması için duygusal farkındalık geliştirmesi, yukarıda yer alan özelliklerden kaçınması, duygusal sınırlarını belirlemesi, sağlıklı iletişim becerilerini geliştirmesi ve de gerektiğinde profesyonel yardım alması önemlidir. Toksik ilişkilerin farkında olmak ve sağlıklı sınırlar koymak, bireylerin daha tatmin edici ve destekleyici bağlantılar kurmalarına yardımcı olabilir.İlişkiler konusunda zorlandığınızı, mevcut ilişkinizin toksik ilişki olduğunu, ilişkilerinizin hep toksik devam ettiğini düşünüyorsanız ve bu sorunu tek başınıza çözmekte zorluk yaşıyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından yardım almanızı öneririm.Randevu almak isterseniz randevu takvimimden bana ulaşabilir ya da sorunuz var ise her zaman sorunuzu sorabilirsiniz.KAYNAKÇA:https://www.antalyapsikiyatrist.com/aile-ve-cift-terapisi/toksik-iliskilerhttps://madalyonklinik.com/toksik-iliski/

Sorgulayış: Modern Zamanlar

Ağaçlar, kediler, bulutlar ve domatesler acele etmezken insan neden hep acele eder? Neden hep sevdiğimiz şeyleri acele etme çabası uğruna ve kendimize görev haline getirerek, artık o kadar sevmez oluyoruz? Meyve ve sebzeler hiç yarışmaz kendi arasında. Portakal, mandalina kadar sevilmek için ya da portakallar kendi arasında hangileri daha sulu olacak diye yarışmazlar. Doğada hayatta kalma mücadelesinde genler aktarılır, yemek için fırsat kollanır, yarışılır ve mücadele edilir. Bunun için yuvalar yapılır ve “Savaş ya da kaç” stratejisi bir zebranın bir aslanı görmek üzere olduğu an devreye girer; hiçbir hayvan bunun için gece uykusundan olmaz.Peki, bizler ne için yaşamlarımızı bunca strese gebe kıldık? Doğada hayatta ya da aç kalma savaşı vermediğimize göre gideceğimiz işe, buna göre oturacağımız eve, sahip olduğumuz sosyal imkanlara, başarılarımıza, güzelliğimize ya da ne kadar “trend” olduğumuza göre bir hayatta kalma yarışında mıyız?Sosyal karşılaştırma, birey olabilmemizin kaçınılmaz bir parçası ve sosyal yaşamımızın doğası. “Ben” olabilmek, “Onlar” ın bir yerde var olmasına bağlı. “Diğeri” ayrımını yapmak, bireyselliğimize yönelik bir farkındalık ve aynı zamanda gelişim sürecimizin de bir parçası. Bu ayrım, perspektif alabilmemizi, yani kendimizin ya da diğerinin bakış açısına odaklanabilmemizi de beraberinde getiriyor. Diğerinin gözünden bakmak, merhamet ve yardımlaşma duygumuzu arttırmasının yanı sıra diğerinin bakış açısından sahip olduğumuz özelliklere ve görünüşümüze yönelik bir bakışı da beraberinde getiriyor. Diğerine göre biz nasılız? Ne kadar dikkat çekiciyiz, akıllıyız, beceri sahibiyiz veya eğitimliyiz? Önce kendi beceri ve yeterliliklerimizi fark ediyoruz. Sonra, “Sosyal çevremizden bunun karşılığını ne kadar alabiliyoruz?” u sorgular hale geliyoruz. Onlarca eğitimden geçmiş birinin, masa başı bir işte sadece evraklarla ilgilendiğini ve öğrendiklerinin birçoğunu çürütmek üzere modern zamanların batağına gömdüğünü hayal edebiliriz. Ne yazık ki, yaşamlarımızdan örnek bulmak da pek uzak değil, buna. “Ne kadar sertifika sahibiyiz, cebimize konulan ücretler ne kadar emeğimizi karşılıyor?” soruları kendimize yöneltmemizin ardından, bu sefer kendimizi komşunun çocuğuyla karşılaştırıyoruz. “Aynı işi yapıyoruz, eşit para kazanıyor muyuz? Daha mı güzeliz, eğitimliyiz, ya da topluluk önünde daha mı iyi konuşuyoruz?” gibi sorular ve sorunca ivme kazanıyoruz, daha çok uykusuz kalmalıyız, daha çok estetik yaptırmalıyız, sosyal medya hesabımızda daha güzel fotoğraflar paylaşmalıyız… Sonucunda tek bir ortak fikir: “Daha iyisini yapmalıyız!”. Daha iyisini yaparken de mutlaka birilerinden daha iyi bir noktada olmalıyız. İtici; fakat kaçınılmaz geliyor. Karşılaştırmak, birey olabilmemizin bir parçasıysa doğru yolda mıyız? Nerede içinden çıkılmaz bir hale getiriyoruz yaşamımızı?Bunun basit bir cevabı var elbette. Sağlığımızı ve sosyal yaşamımızı sekteye uğratabilecek düzeyde acele etmemizi gerektiren; fakat acele etmesek de sağlıkla sürdürüp başarıya ulaşabileceğimiz işlerin sıklığı ve yaygınlığı. Karşılaştırıp ilerleme motivasyonu kazanmak işlevsel; fakat karşılaştırıp zihnen ve bedenen yıpranmak, yavaşça tükenmek, her bir sevdiğimiz şeyi artık görev olarak algılayışımız işlevsiz bir karşılaştırma ve yol alış. Uykusuz kalmak, mideye stresten kramplar girmesi, baş dönmeleri, az kalsın kalbimize inmesi ve gece terlemeleri.Hep mi bir yere yetişmek zorundayız? Sokakta koşuşturan endişeli yüzler, Nereye kadar gideceğini bilmediğimiz ve hiç bitmeyen gereksiz uğraşlarımız. Resmi işi yokuşa sürüşler, prosedürler, “deadline” lar… Bu aceleciliğin tek bir açıklaması olabilir: Doğadaki hayatta kalma savaşının modern dünyaya uyarlanmış halini yaşıyor olmamız. Ve belki artık daha zor hayatta kalıyoruz.Yazları kaçıyoruz, bir dağa ve bir denize. Partilediğimizde bedenimiz ve zihnimizi dağıtıyoruz. Tüm enerjimizi duyumsarken ve yaşarken fark ediyoruz; dönmek istemediğimiz pazartesi sabahlarını ve hep kaçmak istediğimiz “deadline” ları. Severken, sevmekten alıkonulduğumuz modern yaşamlarımıza kapı ardından bakıyoruz. Yarışmak zorunda değiliz oysa ki. Müziğin sesini kısıyoruz, orada ben devreye giriyorum ve Cem Mumcu’ nun sevdiğim bir sözünü telkin ediyorum: “Rekabet en az iki kişiyle olur. Sen oyuna katılmazsan bir şey olmaz. Yanımdaki araç gaza basıyor diye ağaçları seyrederek gittiğim hızı arttıramam.”. İsyanlara bürünüyoruz, habersiz ezbere tüm sözlerden. Bedenimizin ve zihnimizin ihtiyacı olandan, denizden, buluttan, müzikten ve gökyüzünden kendimize ödül kılıyoruz.Bu, bedenimizin ihtiyacı olan suyu bir karşılığı içebilmemiz gibi. Araştırmayı çok sevdiğiniz bir konunun size ödev olarak verildiğini düşünün, mutlusunuz ve zevk aldığınız bir işi yapacaksınız. Ardından bu ödevin iki hafta sonunda teslim edilmesi gerektiğini öğreniyorsunuz. Peyderpey şekilde balkonda, bahçede ve okulda kahvenizi zevkle yudumlayarak; bir sonraki gün çalışma masanızı özenle düzenleyerek çalışmak istediğiniz o çok sevdiğiniz konuyu acele bir şekilde ve belki birçok noktayı yüzeysel şekilde geçiştirmek zorundasınız.Aceleciliğin getirdiği yorgunluk ve stresle aynı zamanda bedeninizin ve zihninizin ihtiyaçlarını da bu süreçte ertelemek, geçiştirmek zorundasınız. Zorunda olmak ve ertelemelerin getirdiği biriken ihtiyaçlar, iki hafta sonunda teslimin ardından hemen o sevilen aktiviteden uzaklaşılarak bir başka kaçış noktasına, ödüle sürüklemez mi? Bir şeyi acelecilik ve stresle bütünleştirerek görev haline getirmek, zaten hoşlandığımız o şeyi ne kadar çok sevdiğimizi buzlar altına gömmüyor mu?Peki neden bunu yaşıyoruz? Neden bunu yaşamayı gerekli kılan koşulları tanımladık ve hiç sorgulamıyoruz? Buradan yola çıkarak, modern dünyayı bireylerin zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını ihmal etmeyecek şekilde yeniden düzenlemek neden mümkün olmasın?Bunca aceleniz varken özür dileyerek Kemal Sayar’ dan birtakım dizeler bırakıyorum buraya ve bitiriyorum. “Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde, kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile.” diye yazmıştı Kundera, Yavaşlık adlı romanında. Kendimizi bulmak için hayatın kendi ritmine dönmeye ihtiyacımız var. İşte bu yüzden kendimize yavaşla diyoruz. Çünkü yavaş güzeldir..."
Özge ENGİN 14.04.2021

Sürekli Ağlama İsteği Nedir ve Nasıl Geçer?

Sürekli ağlama isteği, duygusal bir tepki olarak ortaya çıkan ve kişinin yoğun bir üzüntü, çaresizlik veya acı hissettiği durumlarda ortaya çıkabilir. Bu duygusal tepki, stresli olaylar, kayıplar, travmatik deneyimler, ilişki sorunları, depresyon, anksiyete gibi birçok faktörden kaynaklanabilir. Sürekli ağlama isteğinin altında yatan nedenler ve nasıl geçebileceği konusunda bazı öneriler:Nedenleri Anlama: Sürekli ağlama isteğinin altında yatan nedenleri anlamak önemlidir. Stresli bir olay, kayıp, travmatik deneyim veya duygusal zorluklar, ağlama isteğinin tetikleyicileri olabilir.Duyguları İfade Etme: Ağlama, duyguları ifade etmenin doğal bir yolu olabilir. Bununla birlikte, sürekli ağlama isteği, duyguları işlemekte veya ifade etmekte zorlanmanın bir işareti olabilir. Duygularınızı ifade etmek için yazma, çizme, konuşma terapisi veya sanat terapisi gibi yöntemler kullanılabilir.Destek Almak: Sürekli ağlama isteği, depresyon, anksiyete veya diğer ruh sağlığı sorunlarının belirtisi olabilir. Bu nedenle, bir sağlık uzmanından yardım almak önemlidir. Bir terapist veya danışman, duygusal zorluklarla başa çıkma becerilerini geliştirmenize ve duygusal iyilik halinizi yeniden kazanmanıza yardımcı olabilir.Stres Yönetimi Teknikleri: Stres yönetimi teknikleri, duygusal dengeyi yeniden sağlamak için faydalı olabilir. Derin nefes egzersizleri, meditasyon, yoga veya gevşeme teknikleri gibi uygulamalar, stres seviyelerini azaltabilir ve duygusal dengenizi korumanıza yardımcı olabilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Sağlıklı bir yaşam tarzı, duygusal iyilik halinizi destekleyebilir. Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, yeterli uyku almak ve sosyal destek ağınızı güçlendirmek, duygusal dayanıklılığınızı artırabilir.Olumlu Aktiviteler: Olumlu aktiviteler ve hobiler, duygusal iyilik halinizi artırabilir. Sevdiğiniz aktivitelere zaman ayırmak, keyif aldığınız şeylere odaklanmak ve duygusal olarak besleyici deneyimlere katılmak, sürekli ağlama isteğini azaltabilir.Kendine İyi Bakım: Kendinize iyi bakmak, duygusal sağlığınızı desteklemenin önemli bir parçasıdır. Kendinizi şımartmak, dinlenmek, kendinize nazik davranmak ve kendi ihtiyaçlarınıza öncelik vermek, duygusal iyilik halinizi artırabilir.Sürekli ağlama isteği, altta yatan nedenlerin anlaşılması ve uygun tedavi veya destek alınması ile genellikle azaltılabilir. Ancak, ciddi veya kronik ağlama isteği durumunda bir sağlık uzmanından yardım almak önemlidir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eray ARSLAN 18.04.2024